Mirasçıdan Gözü Dönmüşe

Mirasçıdan Gözü Dönmüşe

Gavin

5.0
Yorum(lar)
1.5K
Görüntüle
18
Bölümler

Ben, bir teknoloji imparatorluğunun soğuk veliahtı Boran Atasoy'un nişanlısıydım. Nişanımız hanedanların birleşmesiydi, dergilerin kapağını süsleyen mükemmel bir yalandı. Ama kapalı kapılar ardında hayatımız, parayla ve toplum önünde aşağılamayla yürütülen tuhaf bir savaştı. Savaş, metresi Karmen'in arkadaşlarıyla evimize zorla girip beni dövdürmesiyle vahşileşti. Elim kırılana kadar üzerine bastılar. Şikâyetçi oldum ama Boran karakola geldiğinde, morarmış yüzüme bir an baktı ve yanımdan geçip hıçkırarak ağlayan Karmen'i teselli etmeye gitti. "Olay çıkarma Aslı," dedi sesi öfkeyle doluydu. Onları bir an bile düşünmeden serbest bıraktırdı. Son ihanet, Karmen'in beni bir göle itmesiyle geldi. Yüzme bilmiyordum. Boran suya atladı, yanımdan yüzerek geçti, onu kurtardı ve ben suların altına batarken arkasını dönüp beni ölüme terk etti. Beni bir yabancı çıkardı. O an nihayet anladım. Sorun onun sevememesi değildi; sadece beni sevememesiydi. Sevdiği kadın için herkesi yok ederdi. Sevmediğini ise ölüme bırakırdı. Aptalca aşkımın son közleri de küle döndü. Hastane yatağında uzanırken telefonumu çıkardım ve bana şimdiye kadar nezaket gösteren tek adamı aradım. "Cem," dedim, sesim kararlıydı. "Her şeyi yakıp yıkmaya hazırım."

Bölüm 1

Ben, bir teknoloji imparatorluğunun soğuk veliahtı Boran Atasoy'un nişanlısıydım. Nişanımız hanedanların birleşmesiydi, dergilerin kapağını süsleyen mükemmel bir yalandı. Ama kapalı kapılar ardında hayatımız, parayla ve toplum önünde aşağılamayla yürütülen tuhaf bir savaştı.

Savaş, metresi Karmen'in arkadaşlarıyla evimize zorla girip beni dövdürmesiyle vahşileşti. Elim kırılana kadar üzerine bastılar.

Şikâyetçi oldum ama Boran karakola geldiğinde, morarmış yüzüme bir an baktı ve yanımdan geçip hıçkırarak ağlayan Karmen'i teselli etmeye gitti.

"Olay çıkarma Aslı," dedi sesi öfkeyle doluydu. Onları bir an bile düşünmeden serbest bıraktırdı.

Son ihanet, Karmen'in beni bir göle itmesiyle geldi. Yüzme bilmiyordum. Boran suya atladı, yanımdan yüzerek geçti, onu kurtardı ve ben suların altına batarken arkasını dönüp beni ölüme terk etti.

Beni bir yabancı çıkardı. O an nihayet anladım. Sorun onun sevememesi değildi; sadece beni sevememesiydi. Sevdiği kadın için herkesi yok ederdi. Sevmediğini ise ölüme bırakırdı.

Aptalca aşkımın son közleri de küle döndü. Hastane yatağında uzanırken telefonumu çıkardım ve bana şimdiye kadar nezaket gösteren tek adamı aradım.

"Cem," dedim, sesim kararlıydı. "Her şeyi yakıp yıkmaya hazırım."

Bölüm 1

İstanbul'un seçkinlerinin altın kafesinde, Aslı Giray ve Boran Atasoy mükemmel bir çiftti. O, Giray gayrimenkul hanedanının zarif varisi; diğeri ise Atasoy teknoloji imparatorluğunun soğuk ve zeki veliahtıydı. Nişan fotoğrafları tüm sosyete dergilerinde yayımlanmış, eski parayla yeni paranın birleşmesinin bir simgesi olmuştu.

Ama kameraların flaşlarının arkasında, hayatları sessiz ve acımasız bir savaştı.

Boran, Instagram modeli olan metresi Karmen Barut'a yeni bir spor araba için on milyon lira yolladı. Ertesi gün Aslı, aynı miktarı bir vakfa bağışlayarak bir burs fonuna aktardı.

Fonun son bursiyeri Cem Hakyemez adında genç bir adamdı.

Boran, Karmen'e Boğaz manzaralı bir yalı dairesi aldı. Aslı ise buna karşılık Galata'da tarihi bir konak satın alıp bir kadın sığınağına bağışladı.

Bu çekişmeleri çevrelerindeki herkesin dilindeydi. Banka havaleleri ve halka açık jestlerle yürütülen tuhaf, söze dökülmemiş bir düelloydu bu.

Boran, gelecek vaat eden bir yapay zekâ girişimini satın almak üzereydi. Anlaşma kapanmadan hemen önce, Aslı'nın moda-teknoloji şirketi AURA, girişimin ana rakibi olan daha küçük ama daha yenilikçi bir firmayı satın alarak onun genişleme planlarını fiilen sabote etti.

Davetlerde insanlar, gözleri Aslı'nın kibar gülümsemesiyle Boran'ın kayıtsız ifadesi arasında gidip gelirken, "Felaket bir ikili," diye fısıldıyorlardı. "Kız ona takıntılı, adam ondan nefret ediyor. Bu yavaş çekimde bir tren kazası."

Tren kazası konusunda haklıydılar. Takıntı konusunda yanılıyorlardı.

Aslı, ofisinde oturmuş, önünde uzanan İstanbul siluetini izliyordu. Tüm eylemlerinin, tüm o küçük gibi görünen misillemelerin tek bir, umutsuz amacı vardı: Boran'ın ona bakmasını sağlamak. Hanedan birleşmelerindeki bir iş ortağından daha fazlası olarak onu görmesini sağlamak.

Her şeyin kökeni beş yıl öncesine, asla duymaması gereken bir konuşma kırıntısına dayanıyordu.

Boran, babası Behram'la konuşuyordu. Sesi soğuktu, her türlü duygudan yoksundu.

"O mu? O bir Giray. Önemli olan tek şey bu. Başka bir şeyi umursuyormuş gibi yapma."

Babası, sesinde iş dışında nadiren duyulan bir tınıyla, "Ama o çocukluğundan beri sana âşık," demişti.

"Bu işleri daha da kolaylaştırır," diye yanıtlamıştı Boran. "Ne istersem yapar."

Sözleri içindeki bir şeyleri paramparça etmişti. Hatırlayabildiği en eski zamandan beri onu seviyordu; yan komşularının zeki, ulaşılmaz oğluna karşı sessiz, inatçı bir aşk. Onun bu küçümsemesi aşkını öldürmemiş, çarpıtmıştı. Bir meydan okumaya dönüşmüştü. Fethedilmesi gereken bir dağa.

Eğer yeterince mükemmel, yeterince başarılı, yeterince amansız olursa, onun sevgisini kazanabileceğini düşünmüştü. Bu bir hastalıktı, güç sandığı, kendi kendini yok eden bir takıntıydı.

Telefonunun titreşimi onu anılarından kopardı. Arayan Cem Hakyemez'di.

Ailesinin vakfının Koç Üniversitesi'ne gönderdiği çocuk. Bursunu milyar dolarlık bir girişim sermayesi firmasına dönüştüren teknoloji dehası.

"Aslı," sesi alıştığı soğukluğun tam tersine sıcaktı. "İstanbul'a döndüm."

Aslı hafifçe gülümsedi. "Hoş geldin Cem. Meşguldün sanırım."

"Olan biteni göremeyecek kadar değil," dedi, sesi ciddileşmişti. "Atasoy Teknoloji ve Karmen Barut hakkındaki haberleri gördüm. Bu artık durmalı."

Aslı'nın telefonu tutan eli sıkılaştı.

"Seni seviyorum Aslı," dedi Cem, sözleri net ve dolaysızdı. "Yıllardır. Sen bundan daha iyisini hak ediyorsun. Nişanı at. Bırak sana ben bakayım."

Sözler ona fiziksel bir darbe gibi çarptı. Aşk. Boran'ın ona bir kez bile söylemediği bir kelimeydi.

"Ben... Kapatmam lazım," diye kekeledi, zihni allak bullak olmuştu.

"Sadece düşün," dedi yumuşakça. "Böyle yaşamak zorunda değilsin."

Telefonu kapattı, kalbi deli gibi atıyordu. Boran'la paylaştığı lüks yalı dairesine baktı. Duvarlarda kameralara gülümsedikleri fotoğraflar sıralanmıştı, güzel yalanlardan oluşan bir galeri. Her fotoğrafta, Boran'ın gözleri boştu.

Beş yıldır nişanlıydılar. Beş yıldır, düğünü ertelemek için bahaneden bahaneye sığınmıştı. Bir ürün lansmanıyla çok meşguldü. Piyasa çok değişkendi. Babası iyi değildi.

Her zaman bir şey vardı.

Genç bir kızken bahçe partilerinde onun peşinden koştuğunu, onun hiç fark etmediği bir aşkla kalbinin sızladığını hatırladı. Arkadaşlarının ona neden hiç ilgi göstermediğini sorduklarını hatırladı.

"O sadece... orada işte," demişti omuz silkerek, bu sıradan zalimlik Aslı'yı bütün bir gece ağlatmıştı.

Sonra, iş çıkarları aynı hizaya gelmişti. Giray gayrimenkul imparatorluğunun bir teknoloji takviyesine, Atasoy teknoloji hanedanının ise eski paranın meşruiyetine ihtiyacı vardı. Birdenbire, artık sadece "orada" değildi. Değerli bir varlıktı. Bir nişanlı.

Nişan, onun değişeceğini umarak isteyerek kabul ettiği bir hapis cezasıydı.

Değişmemişti.

Resmi duyurudan kısa bir süre sonra Karmen Barut ortaya çıktı. Boran'ın sponsor olduğu ve açıkça sergilediği güzel, kurnaz bir model.

Aslı hemen fark etmişti; Boran'ın Karmen'e bakarken gözlerinin yumuşadığını, ona hiç göstermediği bir sıcaklığı. Ona hediyeler alıyor, gezilere götürüyor, eleştirilerden koruyordu.

Aslı savaşmaya çalıştı. Tek taraflı, öfkeli tartışmalar yaşıyorlardı; Aslı çığlık atıyor, Boran ise onu sakin bir ifadeyle izliyordu.

"Bitti mi?" diye sorardı Aslı yorgun ve sesi kısılmışken.

"Ben senin nişanlınım!" diye bağırmıştı bir keresinde, kendini kontrol edemeyerek.

"Evet," demişti sakin bir şekilde. "Ve seninle evleneceğim. Anlaşmanın şartlarını yerine getireceğiz. Ama aşk bekleme Aslı. Sana verecek aşkım yok."

İşte o an umudu ölmeliydi. Ama inatçı bir ot gibi tutunmuştu. Aşk istiyordu. Ona hasretti.

Vazgeçmeli miydi? Bu soru zihninde binlerce kez yankılanmıştı. Ama yapamazdı. Onu çok seviyordu. Ya da kendine öyle söylemişti.

Şimdi, Cem'in basit, dürüst itirafını duyunca, dünyasının temelleri çatlamaya başladı. İlk kez, farklı bir yol mümkün görünüyordu. Hayat, bir hayaletin peşinde koşarak harcanamayacak kadar kısaydı.

Ön kapı bipledi, tuş takımının kilidinin açılma sesi. Aslı kaşlarını çattı. Boran o hafta Silikon Vadisi'ndeydi.

Kapı ardına kadar açıldı ve Karmen Barut, peşinde iki kaba görünümlü arkadaşıyla içeri süzüldü.

Karmen sırıttı, gözleri daireyi sanki kendi malıymış gibi taradı. "Güzel yermiş. Biraz soğuk ama. Bir kadın eli değmesi lazım."

Aslı ayağa kalktı, sesi öfkeyle titriyordu. "Ne işin var burada? İçeri nasıl girdin?"

"Şifreyi Boran verdi tabii ki," dedi Karmen tırnaklarını incelerken. "Kendimi evimde gibi hissetmemi söyledi."

Bu sözler kalbine saplanan bir bıçaktı. Evlerinin şifresi. Onu Karmen'e vermişti.

"Defol git," dedi Aslı, sesi alçaktı.

Karmen güldü. "Yoksa ne olur? Boran'a mı ağlarsın? Seninle ilgilenmiyor, seni zavallı sürtük." Arkadaşlarına işaret etti. "Sinirlerimi bozmaya başladı."

Adamlardan biri Aslı'nın kolunu yakaladı. Aslı çırpındı ama adam çok güçlüydü. Diğeri yüzüne bir tokat attı.

Ses sessiz odada yankılandı.

"Daha sert," diye teşvik etti Karmen, yüzünde vahşi bir gülümsemeyle. "Boran son zamanlarda tam bir kaltak olduğunu söyledi."

Onu dövdüler. Yumruklar ve tokatlar üzerine yağdı. Yere yığıldı, vücudunda acı patlamaları oldu.

Karmen eğildi, yüzü Aslı'nınkine santimler kala. "Gördün mü? Hiçbir şeyin yok. O benim."

Gitmek için döndüklerinde, Karmen kasten Aslı'nın uzanmış elinin üzerine bastı. Keskin bir çıtırtı ve Aslı'nın boğazından bir çığlık koptu.

Acı kör ediciydi ama içinden asansörün geldiğini duydu. Sessiz bir alarmla uyarılan özel güvenlik ekibi içeri daldı. Karmen'in arkadaşlarını yere serdiler ve çığlık atan Karmen'i zapt ettiler.

"Polisi arayın," diye soludu Aslı yerden. "Saldırı ve haneye tecavüzden şikâyetçiyim."

Karakolda, memurlar isteksiz görünüyordu. "Aslı Hanım, belki bunu özel olarak halledebiliriz. Bir yanlış anlaşılma..."

"Hayır," dedi Aslı, acıya rağmen sesi kararlıydı. Eli kırılmış, yüzü morarmıştı. "Kanunun en ağır şekilde cezalandırmasını istiyorum."

Karmen, her zamanki gibi oyuncu, çoktan telefona sarılmıştı, sesi ağlamaklı bir yalvarıştı. "Boran, beni tutuklatmaya çalışıyor! Bana yardım etmelisin!"

Boran otuz dakikadan kısa bir sürede geldi. Aslı'nın yaralarına bir an baktı, kaşları bir saniyeliğine çatıldı. Göreceği tek endişe belirtisi buydu.

Aslı onun bakışlarıyla karşılaştı, kendi gözleri sessiz bir adalet yakarışıyla yanıyordu. "Evimize zorla girdiler. Bana saldırdılar. Onların hapse girmesini istiyorum."

Boran onu görmezden geldi. Başkomiserin yanına gidip alçak sesle konuştu. Para ve güç, kelimeler aracılığıyla el değiştirdi. Not alan memurlar birdenbire kalemlerini bıraktılar.

"Ne yapıyorsun?" diye sordu Aslı, sesi yükselerek.

"Olay çıkarma Aslı," dedi Boran, sesi ifadesizdi. Şimdi kollarında hıçkıran Karmen'e döndü.

"Onları nasıl serbest bırakırsın?" diye ağladı Aslı, sesi kırılarak. "Bana bak! Bunu bana o yaptı!"

"Kes sesini," dedi, ses tonu öfkeyle doluydu. "Sadece kes sesini."

Yıllardır sürekli yoldaşı olan o ham, sızlayan acı, bir ıstırap ve ihanet dalgasıyla kabardı. "Senin kalbin var mı Boran? Hiçbir şey hissediyor musun?"

Ona sadece baktı, gözleri bir kış göğü kadar soğuk ve boştu.

"Onu... Onu cezalandıracağım," dedi küçümseyerek, sanki yaramazlık yapan bir evcil hayvandan bahsediyormuş gibi.

Onu cezalandırmak. Bu kelime o kadar saçma, o kadar aşağılayıcıydı ki neredeyse komikti. Karmen'i tuttu, saçlarını okşadı, onu karakoldan çıkarırken rahatlatıcı sözler fısıldadı. Bir kez bile arkasına bakmadı.

Steril karakolda yalnız kalan Aslı, ona olan aşkının son közlerinin de titreyip sönmesini hissetti.

Soğuk geceye çıktı. Aniden başlayan bir sağanak onu saniyeler içinde sırılsıklam etti ama hissetmedi. Soğuk zaten içindeydi, ruhunda derin, son bir ürperti.

Yıllardır süren sıradan zalimliği, ikinci planda kalması, Karmen'e olan bariz tercihi; hepsi tek bir, net bir farkındalıkta birleşti. Onu asla sevmeyecekti. Ona asla saygı bile duymayacaktı.

Yağmur yüzündeki gözyaşlarını yıkadı. Eve geldiğinde telefonunu çıkardı. Elleri titriyordu ama amacı netti.

Cem'in numarasını bulup arama tuşuna bastı.

"Cem," dedi, sesi şimdi kararlıydı. "Her şeyi yakıp yıkmaya hazırım."

Okumaya Devam Et

Gavin tarafından yazılan diğer kitaplar

Daha Fazla
Onun Piyonundan Kraliçesine

Onun Piyonundan Kraliçesine

Romantik

5.0

Ben Asya Koray, siyasi bir hanedanın asi gazetecisiydim. Tek kaçışım, buzdan ve mantıktan yoğrulmuş güçlü bir CEO olan Demir Arslan ile yaşadığım gizli ve tutkulu bir ilişkiydi. O bana "benim güzel felaketim" derdi; onun lüks rezidansının duvarları arasına hapsedilmiş bir fırtına. Ama ilişkimiz bir yalan üzerine kuruluydu. Onun beni sadece başka bir kadına, babamın özel kalem müdürünün kırılgan kızı Ceylin'e olan ödenemez borcuna karşılık bir iyilik olarak "evcilleştirdiğini" keşfettim. Herkesin önünde beni değil, onu seçti. Gözyaşlarını bana hiç göstermediği bir şefkatle sildi. Onu korudu, onu savundu ve ben bir avcı tarafından köşeye sıkıştırıldığımda, onun yanına koşmak için beni terk etti. En büyük ihanet ise, "dersimi almam gerektiğini" tıslayarak beni hapse attırıp dövdürmesiyle geldi. Son darbe bir araba kazası sırasında geldi. Bir an bile tereddüt etmeden kendini Ceylin'in önüne attı, vücuduyla ona siper oldu ve beni çarpışmayla tek başıma yüzleşmek için bıraktı. Ben onun aşkı değildim; feda etmeye hazır olduğu bir yüktüm. Bir hastane yatağında kırık dökük yatarken sonunda anladım. Ben onun güzel felaketi değildim; onun aptalıydım. Ben de yapabileceğim tek şeyi yaptım. Onun mükemmel dünyasını yakıp kül ettim, bana huzur vaat eden iyi kalpli bir milyarderin evlilik teklifini kabul ettim ve aşkımızın küllerini arkamda bırakarak yeni bir hayata başlamak için çekip gittim.

Kırılmamış Mirasçı

Kırılmamış Mirasçı

Çağdaş

5.0

İstanbul'un köklü siyasetçi ailelerinden birinin kızı olan Asya Tekin, her şeye sahip olduğunu sanıyordu: Ankara'nın yükselen yıldızı Ateş Karam ile göz kamaştırıcı bir düğün ve iki güçlü ailenin kusursuz birleşimi. Ancak Çankaya'daki o devasa evdeki sessizlik ve Ateş'in, evlatlık kız kardeşi Ceyla'ya olan sarsılmaz bağlılığı, bambaşka bir gerçeğe işaret ediyordu. Bir gece, o gerçek patladı. Asya, Ateş'in evliliklerinin "amaca giden bir araçtan" ibaret olduğunu ve kendisinin "hiçbir anlam ifade etmediğini" itiraf ettiğini duydu. Ateş'in tüm sadakati yalnızca Ceyla'ya aitti. Kalbi tuzla buz oldu, hayatının o güzel görünen cephesi etrafında un ufak oldu. Ateş, Asya'nın acısını açıkça görmezden geldi ve Ceyla'nın kötü niyetli eylemlerini korumayı seçti. Hatta Ceyla'nın, Asya'nın en yakın arkadaşı Meyra'yı öldürdüğünü soğukkanlılıkla itiraf etmesini bile örtbas etti. Ailesinin akıl almaz gücünü kullanan Ateş, Ceyla'nın serbest kalmasını sağladı, gerçeği çarpıtarak Asya'yı suçlu gösterdi ve sadık asistanını tehdit etti. En büyük ihanet ise felaketle sonuçlanan bir yat partisinde yaşandı. Ateş, içgüdüsel olarak önce Ceyla'yı kurtardı ve çaresiz Asya'yı Göcek'in azgın sularında boğulmaya terk etti. Sevdiği adam, hayat arkadaşı olması gereken adam, onu nasıl bu kadar acımasızca ölüme terk edebilirdi? Neden manipülatif bir sosyopat olduğu bu kadar açık olan bir kız kardeşe körü körüne bağlıydı? Sınırın en ucuna itilmiş, bu derin adaletsizlik ve bir hiç uğruna harcanabilir olduğu gerçeğiyle tamamen yıkılmış olan Asya, olduğu yere yığıldı. Ancak iyileşirken, içinde soğuk ve sarsılmaz bir kararlılık filizlendi. Ateş'in Ceyla'ya olan bu sapkın sadakatinin ardındaki tüm gerçeği ortaya çıkaracak ve Meyra'dan esirgenen adalet için savaşacaktı. Gözden çıkarılan eş Asya, şimdi onlar için geliyordu. Güçlü bir aileyi, her seferinde bir sırrı açığa çıkararak yerle bir etmeye hazırdı.

Zulmü, Dirilişi

Zulmü, Dirilişi

Romantik

5.0

Kocam Kenan, benim kahramanımdı. Üç yıl önce, onun saplantılı aşığı Ceyda, çizim yaptığım elimi sakat bırakarak mimarlık kariyerime son vermişti. Kenan bana adalet sözü vermiş, işlediği suçun cezasını çekmesi için onu ücra bir dağ evine hapsetmişti. Beşinci evlilik yıldönümümüzde, kayıtlarımı güncellemek için nüfus müdürlüğüne gittim. Memur bana acıyarak baktı. "Hanımefendi, kayıtlarımıza göre üç yıl önce boşanmışsınız. Eski eşiniz Kenan Soykan, aynı gün yeniden evlenmiş." Hemen ardından okuduğu isim dünyamı başıma yıktı: Ceyda Yılmaz. Ceza bir yalandı. Onların hapishanesi, bir aşk yuvasıydı. Üç yıl boyunca çifte bir hayat yaşamış, bizim yıldönümümüzü diğer karısıyla kutlamıştı. Onu "iyileşme sürecim" için olduğunu iddia ederek hizmetçi olarak evimize getirmişti. Hatta onu kurgulanmış bir düşüşten kurtarmak için beni herkesin içinde yere itmişti. Son ihanet, Ceyda'nın bana iftira atmasıyla geldi. Kenan'ı, ona saldırmaları için adam tuttuğuma ikna etmişti. Beni karanlık bir odaya sürükledi, bir maskenin ardında beni tanımadı bile. Gerçek karısına zarar veren bir yabancı olduğuma inanıyordu. "Kim karımın kılına dokunursa," diye dişlerinin arasından tısladı, "bin katı acıyı tadar." Beni tam doksan dokuz kez kendi elleriyle kırbaçladı. Beni korumaya yemin eden adam, aslında gerçekte sevdiği kadını savunduğuna inanarak benim celladım olmuştu. İşi bitirmeleri için adamlarına emir vererek beni ölüme terk etti. Ama kaçtım. Kanlar içinde ve paramparça bir halde, yeni bir kimlikle ülkeden kaçtım. Kalbimde tek bir şey vardı: Paris mimarlık yarışmasına katılmak ve onun yok etmeye çalıştığı hayatı geri almak. Kanatlarımı kırdığını sanmıştı ama bana sadece küllerimden nasıl uçulacağını öğretmişti.

Mahkumdan Anka'ya: Pişmanlığı

Mahkumdan Anka'ya: Pişmanlığı

Milyarderler

5.0

Üç yıldır, zar zor geçinen bir MMA dövüşçüsü olan Kaan'la mutlu bir evliliğim olduğunu sanıyordum. Geçinebilmek için iki işte çalışıyor, yaralarını sarıyor, onun tek dayanağının benim sevgim olduğuna inanıyordum. Özellikle de bir araba kazası hafızamı silip süpürdüğünden ve onu benim bütün dünyam haline getirdiğinden beri. Sonra, küçücük mutfağımızın zeminini ovarken, yerel haberlerde bir manşet parladı: "Teknoloji devi Kaan Demirkan, Demirkan Holding'in CEO'su, bugün Başkan Yardımcısı Selin Altan ile nişanlandığını duyurdu." Ekranda, bir gökdelenin önünde duran, göz alıcı bir kadına sarılan adam, benim kocamdı. Üzerinde, tanıdığım yaralı bereli dövüşçünün aksine, özel dikim bir takım elbise vardı. Yıldönümümüz için özenle yaptığım küçük, oyma ahşap kuş, o kadını derinden, sahiplenircesine öperken göğsünde duruyordu. Mideme kramplar girdi, başım zonklamaya başladı ve onun için pişirdiğim biftek dumanlar çıkarmaya, sıkışık dairemizi acı, yanık bir kokuyla doldurmaya başladı. Cevaplar için çaresizce Demirkan Holding'e bir taksi çevirerek dışarı fırladım. Orada, Selin'le gülerken gördüm onu, benim varlığımdan habersizdi. Aramamı sessize alıp mesaj attı: "Toplantıdayım bebeğim. Konuşamam. Bu gece geç geleceğim. Beni bekleme. Seni seviyorum." Kelimeler gözyaşlarımın arasından bulanıklaştı. Yüksek ve ham bir hıçkırık koptu benden. Başımda bir şimşek çaktı ve sonra anılar sel gibi geri geldi: Araba kazası bir kaza değildi, şoför Selin Altan'dı ve babamın himayesindeki Kaan, bu koca yalanı, sadakatimi ölçmek için bu zalim oyunu tezgahlamıştı. Her şeyimi almıştı - kimliğimi, servetimi, ailemi - ve beni, onu koşulsuz sevmeye devam edip etmeyeceğimi görmek için yoksulluğa atmıştı. O bir canavardı ve ben onun esiriydim. Ama göğsüme soğuk, sert bir kararlılık oturdu: Dünyasını başına yıkacaktım ve işe kendi ölümümü sahneleyerek başlayacaktım.

Ayrıca beğenebilirsiniz

Bölümler
Şimdi Oku
Kitabı İndir